22 Ocak 2016 Cuma

Kalibre?

   ''Bu istediğimiz kalibrede bir yazı değil'' dedi yıllar önce bir kişisel gelişim seminerinde aldığı mimik derslerinde, yetersizlik başlığı altında öğrendiklerinden örnekler sergileyen kel adam.(hehe o değil merak etmeyin).

   Kalibre mi? Kalibre nedir ya? Kalite falan deseydi bari. Kalibre neydi harbi? Şu kadar kalibreli silah falan oluyordu. Gerçi doğru silahla ilgili terimleri daha bi' bilir olduk - tvde çalan ve istemediğimiz halde öğrendiğimiz şarkılar gibi-. Silahlar, bombalar, ölümler, kavgalar, hep olumsuzluklar. İnsan kendini sürekli huzursuz hissediyordu. Mutlu ve rahatlamış bir anda- nadiren de olsa - bile, içinden bir ses ''Ulan şu keyfe bak. Her gün bir sürü masum insan ölürken, bir sürü insan şuan aç, susuz ve evsiz iken yaptığın şeye bak düşüncesiz herif..'' gibi düşüncelerle vicdanı uyarıyordu. Peki çözüm ne olabilirdi? ''Dünyayı değiştirmek için önce kendinden başlamalısın''ya da o manaya gelen bir sözü hatırladı. Kendi problemlerini çözme hatta bir girişimde bulunma konusunda ne kadar başarılıydı?

    Az önceki huzursuz karamsar düşüncelerin üzerine kendi yetersizliğinin ağırlığı da eklenince epey sinirlenmişti. Yazının olduğu kağıdı masadan kaparak buruşturdu ve kel adamın kafasının üzerinden aşırtarak odanın köşesindeki çöp kutusuna doğru attı. -Eğer girseydi monoton hayatından kurtulup sisteme başkaldıran bir adamın hikayesi ile ilgili bir filmin giriş sahnelerinden biri olabilirdi ama girmedi tabii.- Sepetinin kenarına çarptıktan sonra duvara da çarparak kutuya girmek yerine yere düşen çöpe; evladının zayıflarla dolu karnesine bakan ebeveyn gibi baktı. Ve sonra buraya geldiğine pişman olmuş biri ifadesini takınarak kel adama(hehe o değil olum) döndü ve ''Evet yeterli kalibrede değilmiş. Öyle olsaydı çöp sepetinin kenarına bile çarpmadan kılçıksız girerdi'' diyerek en azından taşırmadan sıvayan(karizmayi toparlayan) biri olarak oradan ayrıldı.

  Peki şimdi ne olacaktı. Biraz rahatlamak ve son otuz dakikasını gözden geçirmek üzere bir banka oturdu- hem de hiç öyle deniz kenarı falan değil baya şehrin ortasında dandik, boktan bir bank- Düşünmeye başladı. Eğer biraz önce yaşadığı şeyler bir yerlerde yazıyor olsaydı uzun, boğucu ve hatta gereksiz betimlemelerle dolu olurdu. Belki de birileri kendini eleştiriyordu. Aklına Hemingway geldi. Ne demişti? ''Kısa cümleler yaz. Her zaman kısa bir cümleyle başla. Dinamik bir dilin olsun. Pozitif ol. Negatif olma.'' Galiba şimdi ne yapması gerektiğini biliyordu.

  Hemen eve gitti. Aldığı motivasyonun da etkisiyle yazıyı kısa sürede bitirdi. Galiba bu sefer olmuştu. Yarın erkenden oraya tekrar gidecek ve o kel adama yazısını kabul ettirecekti. Uyandığında hala gece gördüğü güzel rüyanın etkisindeydi. Yeşil, köy evi, metropol hayatından kaçış filan ne güzel ütopyaydı. Doğal ve sade bir yaşam tarzı artık rüyada görülen, hayali kurulan bir şey olmuştu. Ama şu an bunları düşünmenin zamanı değildi. Hemen kafasından defetti bu düşünceleri. Hızlıca giyinip evden çıktı. Şansına dolmuş ta erken geldi. Ama o hızlı davranıyor olmasına rağmen bir durak önceden inip biraz yürümek istedi. Ofisin önüne geldi. Merdivenleri hızla çıktı. Sekreter dün bir hışımla çıkan adamı görünce biraz şaşırdı ama telefonla teyit ettikten sonra editörün kendisini beklediğini söyledi. Kapıyı açtı. İşte karşısındaydı. ''Dün biraz düşündüm ve şansımı tekrar denemeye karar verdim'' dedi ve kağıtları adama uzattı. Kel adam profesyonelce gülümseyerek- hiç doğal değildi- okumaya başladı. Okuması bittiğinde bir başka yapay gülümseme şeklini takındı ve ''Üzgünüm ama bu da istediğimiz kalibrasyonda olmamış'' dedi. Al işte, buyur buradan yak! Bu sefer daha terimsel oldu en azından. Ne saçma kelime ve yanlış kullanım!

  ''Sahi ne saçma bir kelime üzerine kurdum yazıyı.''diye hayıflandı genç yazar. Çalıştığı dergide bu haftaki köşesine ancak bunu yazabilmişti. Ama artık yapılacak bir şey yoktu. Editörün kapısını tıklattı ve yazıyı uzattı. Adamın yüz ifadesi ..... yok yok şaka mail attı adama. Ertesi gün ''kalibrasyon'' diye sayıklayarak uyandı. Rüyasında onlarca kez aynı sahneyi yaşıyor, editörü ona yazının istediği kalibrasyonda olmadığını söylüyordu. Bazen de kalibre şeklinde kullanıyordu. Yataktan fırladı ve hemen bilgisayarı açtı. Maili okudu. İçi biraz buruk ta olsa rahatladı. Bu şekilde hiç düşünmemişti. Mailde şöyle yazıyordu ''O kelimeyi kullanmak istemiyorum ama bence yetersiz bir yazı. Ama yenisini yazmak yetişmeyeceğinden aklıma bir şey geldi. İstenilen yeterlilikte olmayan anlamında yanlış kullanılan bir kelimeyi fırsata çevirebiliriz. Bunu yazan kişi istediği kalibrede yazamadı, okuyan da istediği kalibrede bir tatmin yaşayamayacak.Bence o tatminsizlik hissini anlatmak adına yayınlayalım''

   Editör haklıydı. Hayatımız tatminsizliklerle çevrili. Sergei Rachmaninoff bile -en azından okuduğum kadarıyla- kariyeri ile ilgili bir çeşit tatminsizlik içerisindeymiş. Ne kadar üst mertebeye ulaşsak ta hala bir şeyler yetmiyor. Ve buna rağmen - bunu kendimiz de açık bir şekilde bilmemize rağmen- tüm bu açgözlülüğümüze devam ediyoruz. Tüm bunları bile bile yapıyor ve yine de engel olamıyoruz.
 
   Yazıyı okuyan okur dedi ki '' Keşke bu kadar kalibresiz bir yazı okuyacağıma taş doğursaydım. O bile daha kalibreli olurdu''

sis

  Bir adım ötesini görmek bile çok zordu. Bu denli yoğun bir sisle daha önce hiç karşılaşmamıştı. Sis tabakasının beyazdan griye geçişi, ner...