28 Mart 2012 Çarşamba

farkındalık umudu öldürür (bu bir başlık mı?)


Yatalı dört buçuk saat olmuştu ve yine uyuyamamıştı. Elinde bir not defteri vardı. Dükkandan para üstü yerine verdikleri dandik el fenerinin ışığı eşliğinde( bir mumu bile yoktu) şunları yazıyordu not defterine
‘’ Önce duygularımızın en güzel kısımlarını törpülediler, daha sonra da zihnimizi.
  Ve geriye yalnızca çekilmiş tırnaklar ve hemen öncesinde kesilmiş kirli tırnak uçları kaldı. Boş duvarlara çizdiğimiz resimler yetmedi, vücudumuza da dövmeler yaptık umutsuz ve uğursuz rüyalardan. N’için? Yaraları kapatmak için. Ama çok daha derindeydi yaralar. Kalbimizin temizlenmesi için bir çeşit merhem gerekliydi ve melekler tarafından sunulmalıydı. ‘’
   Bir sonraki sayfaya geçerken yine boktan bir yazı olduğunu düşündü. Samimiydi ama kendini yazıya veremiyordu. Zaten onca şeyden sonra nasıl verecekti ki? Neyse şimdi bunları düşünmemeliydi. Yazdıklarına karşı çok daha acımasız olmuştu son dönemde. Saatlerce yazdıktan sonra hepsini buruşturup şömine ateşine atabiliyordu. Derin bir iç çekti. Ardından o sayfaya bir şans daha verip diğer sayfaya geçti ve tekrar başladı  ‘’ Yazmak.. İnsanlar korkuyor yazmaktan. Peki niye? Beğenilmeme korkusu ?(!) hıh !!! Trajikomedi denen şey bu olsa gerek. Beğenilmeme , aşağılanma , hor görülme vs vs.  bunlardan korkuyorlar. Özgüvenleri şeffaf bir poşetin içindeki bir kaç bardaklık su sanki. O poşetin içindeki bir balık bile daha cesurdur onlardan. Hayatımızdaki her şeyi bu yersiz korkular yüzünden kaybetmiyor muyuz zaten? Ah !! Bir adam vardı bir zamanlar tanıdığım. Karısına seni seviyorum demeye bile korkuyordu. İnsanlara sevgisini belli etmemek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Ona ne oldu biliyor musunuz? Her şeyini kaybetti ve ondan sonra yalnızlığına sadece 2 yıl dayanabildi. Ardından namluyu ağzına dayadı. Nasıl olduysa polis tetiğe 3 kez peşpeşe basabildiğini söyledi. Ve namluyu ağzına dayamıştı. İlk atışta işinin bitmesi gerekirdi. Adam varoluşunun son enerjisini ona harcamıştı belli ki. Pek gereksiz bir başarı…’’
Madem hem yazamıyor hem de uyuyamıyordu. O zaman en azından müzik dinlemeliydi. Scriabin kasetini taktı. 1.konçerto. kasetlerin olduğu rafların üzerinde bir doktor raporu vardı. Tarih 06.05.1985 ‘’tahminen 3 ay kadar’’ dermişti doktor. Güneş yeni gün için son hazırlıklarını bitirmiş, evden çıkmadan anahtarı cebinde mi diye kontrol ediyordu. Ağustos’un 6’sı günlerden salıydı. Ellerini sanki çalan müziği o yönetiyormuşçasına sallayarak içeri girdi, kapıyı açtı ve soluk çiçekli bahçesinde yere uzandı. O raporun varlığını unutmuştu o günün önemini de….

  

sis

  Bir adım ötesini görmek bile çok zordu. Bu denli yoğun bir sisle daha önce hiç karşılaşmamıştı. Sis tabakasının beyazdan griye geçişi, ner...