29 Ocak 2013 Salı


    Uzun süre yazmayınca saç kırıkları kadar hikaye birikiyor insanın kafasında. İşte o afallama anları sırasında, insan nereden başlayacağını bilemiyor. 20 dakika arayla yediğin iki yemekten sadece bir tanesini kusmak istesen yapamazdın değil mi? Yazarken de benzer şeyler yaşanıyor. Seçemiyorsun...
      Hepsi kendi fikrin olduğundan birincisini seçmek zor. Koşu yarışı gibi değil ki be kardeşim ; kim 1. kim 2. belirleyelim. Bir anneye 3 çocuğundan hangisini en çok seviyorsun diye sorduğunuzu farzedin.(Çok ilginçtir ki cevap verebilenler çıkabiliyor. Onları faturası veya değişim kartı olmadan da iade edebiliyorsunuz rahat olun) Size nasıl bakacağını tahmin edin ve tüm sevmediğiniz insanlara öyle bakın artık. Anlamasalar da subliminal bir şekilde bilinçaltlarına işler ve hissederler belki kim bilir??
     Herkes yazmalı aslında. Ama herkes paylaşmamalı. Kafka bile paylaşmayı kendi istemediyse çoğu kez düşünün artık. Bizim oturup ağlamamız lazım sonsuza dek. ''Sen niye paylaşıyorsun o zaman lan?'' diye soracak olursanız eğer ; üzgünüm yanıtı ben de bilmiyorum.
     Neyse asıl konumuza dönelim;


        Dümdüz saf bir sessizlik...
   Tüm enstrumanların pianissimo bir şekilde yalnızca kendilerine ve icracılarına verdikleri sade bir do notası gibi.
  Ahh işte ne kadar değerli değil mi? Bir şeyin değerini ancak kaybettiğinde anlarsın değil mi? Herhangi bir organının önemini de hasta olduğunda. Bir çok kişi uzun yıllar yaşadıktan sonra ''yaşlılıktan'' öleceğini düşünür. Ama bir dakika. Yaşlılıktan ölmek ne demek?
   Neyse.. Kapılara ne denli önem verirsiniz hiç düşündünüz mü? Bence sorun beynimizin içindeki, geleneğimizdeki bu kapılarda. Aradaki geçişi beceremiyoruz. Ortasını tutturamıyoruz kısaca. Ya iyi adam oluyoruz ya da kötü. Ya çok saf oluyoruz ya da yine tutturamayıp üç kağıtçının teki. Odacıklarla dolu beynimiz işte. Arada da kapılar var. Bildiğimiz labirentin kapılısını düşünün işte. Yüzde yüz başarı çok zor. Bunun için ya yıllarını feda edip kapıları tek tek açıp deneye yanıla, acıya kahrola, sevile haykıra bir şekilde yolu öğrenir ve karşıya mutlu geçersin. Ya da uçmayı öğrenirsin ve bu o kadar güzeldir ki...
Ve bu gereksiz denemeyi sonlandırmak onun hünerlerinin yanında o kadar küçüktür ki.

sis

  Bir adım ötesini görmek bile çok zordu. Bu denli yoğun bir sisle daha önce hiç karşılaşmamıştı. Sis tabakasının beyazdan griye geçişi, ner...