14 Aralık 2023 Perşembe

an

    Sessizliği fırsat bilip bir an için gözümü kapatıyorum ve derin bir nefes alıyorum. Tamamıyla bir sessizlik söz konusu değil tabii. Dışarıdan rüzgar sesi ve ara ara 4 tekerlekli teneke kaplı sandalyelerin sesi geliyor. Tüm bunlar olurken bilincim aniden odak değiştiriyor ve kafam bir nokta  kadar küçülüyor. Tüm bir şehri gözlüyorum şimdi. Karınca sürüsü gibi 4 bir yana koşuşturan bir sürü insan ve insan-işi araç gereç. Kim bilir ne dertleri var. Ne kötülükleri var belki de. İyilikleri de vardır illaki ama azdır. Bakış açım biraz daha uzaklaşıyor. Bir uydunun bakış açısından izliyorum şimdi dünyayı. Artık insanlar gözükmüyor. Işıklar gözüküyor biraz, biraz da bulut, duman falan. Derken biraz daha uzaklaşıyorum hop bizim güneş sistemi. Bizim güneş baya parlakmış ha! Bu aralar bi patlama söylentisi var ama bakalım hayırlısı. Uzaklaşma hızı gittikçe artıyor ve uykuya dalmadan önce gelen komik düşme refleksi ile irkilerek gözümü açıyorum.


     Boğazımı temizleyerek tekrar gözümü kapıyorum ve derin bir nefes alıyorum. Bu sefer de her şeye daha yakından bakıyorum. Beynimin bir köşesinde nöronlar yeni bağlantılar kurma peşinde. Bağışıklık sisteminde de herkes işinde gücünde. Güzel. Fazla ayak altında dolanmadan “kolay gelsin!” diyerek uzaklaşıyorum oradan. İnsanın vücudununun içişlerini fazla bilmemesi daha iyi olabilir . Kalp atışını mesela dinlenirken veya huzurluyken hiç düşünmezsin çünkü yavaş yavaş atar. Ama sen oturduğun yerde duruyor iken bırak göğüs kafesini şakağında atmaya başladığında…neyse hepimiz biliyoruz ne kadar kötü bir his olduğunu. 

 Tüm bu süreç bir anda gerçekleşti. Şu an mış gibi de olsa varız ama o an da gelecek, artık olmadığımız.(Beylik lafspor) Geçenlerde bir köpekle gözgöze geldiğimizde sanki telepatik bir şekilde o da bunun farkındaymış gibi bir hisse kapıldım.  Ama sonra karşıdan öpücük attığımda çok kötü baktı. Senin ben tipini ,,, dercesine. O bakış bana uyuz olduğu için de olabilir yani. Neyse biraz ciddileşelim.


    “Çok yakında küle ya da iskelete dönüşeceksin, bir ihtimal ismin kalacak geriye, belki o bile kalmayacak. İsim dediğin sadece ses ve yankıdır. Hayatta onca onurlandırdığımız her şey boş, çürümüş ve önemsizdir; birbirlerini ısıran enikler, kavga eden çocuklar gibi önce gülüp sonra da ağlarız. Fakat inanç, saygı, adalet, gerçek, dünyanın geniş yollarından Olympos'a uçup gittiler."

(Marcus Aurelius, Kendime Düşünceler, s. 50-51)

11 Aralık 2023 Pazartesi

doğaçlama, beste ve galiba biraz da hiçlik üzerine

 

Doğaçlama vatansızdır, evsizdir, gezgindir ve hep yollardadır. Besteler ise şehirlerimizdir.(bizim şehirlerimiz değil tabi ideal şehirler). Doğaçlama da tamamen kuralsız değildir. Bazen patikalar bulursun oradan ilerlersin. Bazen bir yolun etrafından dönersin. Bazen ayağına bir çakıl batar. Minik bir disonanstır bu. Bazen yolunu değiştirirsin. Bazen hepten bir kayaya toslarsın öylece kala kalırsın hasarlı bir şekilde. Yola devam etmek için beklemek gerekir. Bazen bazı güzergahlara kafayı takarsın, hep oralardan geçersin ama o zaman da melodin sıkıcılaşır. Mecburen yeni yollara yelken açarsın. Bazen bir şehirden geçersin. Beste gibi olur tının. Bazen çorak bir arazide kendinle konuşarak yürürsün. Hakikaten konuşmak gibidir doğaçlama. Önce birkaç kelime öğrenirsin sonra gün geçtikçe gelişir nota dağarcığın. Kayıt da yazının bulunması gibidir. Bu sayede günlük tutabilirsin. Sonrasında geri dönüp besteye çevirebilirsin. Kayıt teknolojisinin çıkması beste ile doğaçlamayı daha da yakınlaştırsa da beste farklıdır. Şehirde veya başka bir yerde evini inşa etmek gibidir. Tam oldu dersin sonra bazı yerlerini beğenmezsin ve değiştirirsin. Koltukların yerini değiştirirsin. Koltukların yeri kafana yatar bu sefer koltukları değiştirirsin. Koltuklar tam kafana oturur bu sefer de desenini beğenmez yeni kaplama yaptırırsın. O evde bir sebepten huzur bulamaz yenisini inşa edersin. Ama huzur olmadımmı saray da inşa etsen nafile. Biri mimar öbürü gezgin olan iki arkadaştır beste ve doğaçlama. İkisi de kendince huzuru ve anlamı, belki de hiç olmayanı arar. Kalıcılıktır belki diye düşünürler bir süre için ama gezginin melodisi söner önce ardından da gittiği yolun izi kapanır. Mimar biraz daha kalıcı olduğu için biraz gurura kapılır ama nafile. Deprem olur yıkılır evi hadi daha dayanıklısını daha iyisini yapar, bir düşman gelir yıkar bu sefer. Şanslıysa da zamana yenik düşer kalıntıları kalır. Günün sonunda kumdan kale dağılır yani… Kum tanelerinden bile küçüğüz evrende. Yıldız tozu filan diyen de var ama yok agacım. Belki de çok büyük kumsal bir bokun tanesiyiz bilen yok.

7 Aralık 2023 Perşembe

Çerezlik E.A. Poe Ortamı

Gece yarısı eve mezarlık yolundan dönüyorum. Hava soğuk, puslu ve sisli. Mezarlık solumda kalıyor. E yol boyunca ara ara gözüm takılıyor tabi. Rüzgarın salladığı ağaç gölgeleri mezarlıktaki ruhları andırıyor. Hafif ürkmeye başlamışken bir çatırtı kopuyor. 2 karga birbirleriyle dalaşarak uzaklaşıyor saklandıkları ağaçların dallarından. Aniden yükselen nabız da bünyeden uzaklaşıyor. Derken gelecekteki bedenim gözlerimin önüne geliyor. Organlarından ve kederinden arındırılmış bembeyaz bir iskelet. Büyük bir şefkatle başını okşadığımı hayal ediyorum. Ellerim buz gibi ama iskeletim sıcacık. Normalde beyaz rengi çok sevmesem de iskelete yakıştığını düşünüyorum o an. Hep başkaları gider insanın mezarına, başkaları dua okur mezar başında. Oysa en çok kişinin kendi hakkıdır kendini mezarında ziyaret etmek. Tüm bu düşünce bulutları ufuktaki tehditkar seslerle dağılıyor.

-HAV HAFV RRRR HAFV.

Tehditkar canavara yaklaştıkça sesleri artsa da sevimliliği de artıyor. Bir iki ıslıkla düzeltiyoruz arayı. Biraz okşayıp vedalaşıyoruz. Yolla da vedalaşıp eve varıyoruz. Okuyanla da burada vedalaşıyoruz.

sis

  Bir adım ötesini görmek bile çok zordu. Bu denli yoğun bir sisle daha önce hiç karşılaşmamıştı. Sis tabakasının beyazdan griye geçişi, ner...