6 Kasım 2013 Çarşamba

hacı ne yatar ne yatmaz


   Ne kadar süredir yürüdüğünü bilmiyordu. O yürürken mevsimler değişmişti. Yok yani ; o kadar da mecaz değil. İklim sürprizlerle doluydu. Mevsim normalleri denilen şey mazide kalmıştı. Gün içerisinde mevsimsel anormallikler modaydı artık. Öf. Kısaca bir kaç saattir yürüyordu.

   İnsanların suratına bakıyordu yürürken. Ne tuhaf yaratıklarız diye geçirdi içinden. Çok dandik bir tespitte bulunduğunu da ekledi tabii dipnot olarak. Tek gerçek Chopin bile olabirdi. Gelmiş geçmiş en hacı-yatmaz müziği yazan adamlardan biriydi sonuçta Realite denen kemik çerçeveli gözlüğü kaybedeli çok olmuştu görüldüğü üzre. Şaşırma kavramı da hayali süper kahraman Hulk'tan esinlenmişti. Tam şaşıracak gibi olurken kafasının içinde yeşil renkler beliriyordu ve niçin böyle olduğu konusunda bile şaşıramıyordu. Yeşil eşittir green desek. G de sol notasını ifade etse mesela müzikte. Ama sol hiç yeşil gelmiyor ki insana. Daha çok alışılmadık bir kırmızı gibidir. Aşağı doğru kromatik inince siyaha ulaşılır. Sonra siyah sessizliği beraberinde getirir. Sanki daha hiçbir şey başlamamış gibi
  İşte o da Big-bang'in bile öncesindeki bir zamanda(zamansızlık mı desem) havada çırılçıplak asılı kalmış bir vaziyette hissediyordu kendini. Hep diken üstünde. Sanki tüm evren birden var olacak ve ona hep bir ağızdan ona güleceklermiş gibi. Çocuksu bir hissiyat ile rencide olmak denen o logar kapağında hapsolacakmış gibi.(ah şu belediyeler!) Biraz garip de olsa bir şekilde yerin dibine geçmek olmuyor mu bu?(tabiri caiz ise haha) Hapsolmak kötüydü. İllaki kötü olacak tabii. Bir şeylerin akması gerekliydi. Sabit olan şeyler sevilmezdi her şeyin evrileni sevilirdi. Nehir akar, notalar akar, harfler, bilgisayarda kodlar, havada kuşlar, berberde kıllar, kahvehanede çaylar, para sayma makinesinde paralar (hu huu) sonra İstiklal Caddesi'nde insanlar ne bileyim savaşta askerler filan. Bir şey akıyorsa kahraman oluyordu. Sabit ise suçlu.
   
  Kafasında bu saçma verimsiz ve gereksiz düşünceler varken kestirme yolu kaçırmıştı yine. Sinirlendi, sayıp sövdü kendine. Ne diye dalıp gidiyordu ki böyle. Bu saçma davranışından dolayı eve 20-25 dakika daha geç ulaşacaktı. Ve belki de sırf bu yüzden daha az televizyon izleyecek ve daha az çekirdek çıtlatacaktı. Çünkü oradan tasarruf etmezse yarın sabah uyuyakalması sonucu geç kalabilirdi. İşe geç kalanlar da terfi alamazdı.










    Neyse.
Hayatta çok daha büyük dertler vardı gerçi. Mesela kulaklığın bozulması gibi. Allah düşmana bile vermesin...

sis

  Bir adım ötesini görmek bile çok zordu. Bu denli yoğun bir sisle daha önce hiç karşılaşmamıştı. Sis tabakasının beyazdan griye geçişi, ner...